Bir rüya | Today's Zaman | 4th June 2012
Prof. Dr. İbrahim Özdemir Bey'in gönderdiği mesaj dolu bir yazıyı sizlere takdim ediyorum. Abdullah Hocam, Zaman Gazetesi'nde 13 Mayıs 2012 Pazar günkü yazınızı okuyunca birkaç yıl önce gördüğüm bir rüyayı sizlere yazmaya karar verdim.
Yazınızda bahsettiğiniz ve Gaziantep'te bizzat tanıştığım 87 yaşındaki Hindistanlı âlim Vahidüddin Han'ın şu sözleri, bunu yazmama sebep oldu diyebilirim: "Ebû Eyyüb el Ensarî türbesi önünde sanki kulağıma bir ses geldi, şöyle deniliyordu: 'Siz ey Ümmet-i Muhammed! Yedinci asırda Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam büyük bir devrim yaptı... Yirmi birinci asırda sıra sizde!.. Bir fırsat var, bunu iyi değerlendirin... Her sene 31 milyon turist geliyor ziyarete... Ey Ümmet-i Muhammed! Kur'an elinizde, sünnet-i seniyye elinizde... Bunların beklentilerine lütfen cevap verin...
2008 yılının güzel bir bahar günü Eyüp Sultan'ı ziyarete gitmiştim. Kanada'dan bir bilim insanı ile birkaç misafirimi gezdiriyorum. Caminin içerisindeki muhteşem hat örneklerini okuyup tercüme ederken cep telefonum çaldı. Baktım yurtdışından arıyorlar; camiden çıktım ve telefonu açtım.
"Mekke-i Mükerreme'den es-selamü aleyküm". Muhatabım Arapça konuşuyordu. Mekke'de yaşayan bir dostumdu, aslen de seyyit idi. Nerede olduğumu ve ne yaptığımı sordu. Dostum, Ankara'da yaşadığımı biliyordu. Ben de şu anda Aba Eyyub-i Ensari Hazretleri'nin camisini ziyaret ettiğimizi; yanımda biri Kanada'dan misafir öğretim üyelerinin olduğunu söyledim. "Allahu Ekber! İbrahim kardeşim, daha sonra konuşuruz. Sadece sesini duymak istedim." deyip telefonu kapattı. Ben de misafirlerimle ilgilenmeye döndüm. Güzel bir Eyüp Sultan gezisi oldu.
Bir süre sonra Mekke'ye gittim. Seyit dostumu da ziyaret ettim ve beni yemeğe davet etti. Bazı dostlarını da çağırmış. Onlarla tanışmamı istemiş. Yemeği yedik ve çay faslına geçtik. Dostum ayağa kalkarak, "Sizlere bir şey söyleyeceğim. Böylece İbrahim Bey'le aramızdaki kardeşlik ve dostluğu daha iyi anlarsınız. Bir süre önce bir rüya gördüm. İbrahim Bey'le İstanbul'dayız. Bize İstanbul'u gezdiriyor. 'Gel Eyüp Sultan'dan başlayalım. Bu beldenin sahibi ve reisi odur. Protokolümüzde de en önce o gelmeli. Zira Hz. Peygamber'in sahabesidir' deyip beni Eyüp Sultan'a götürdü. Ziyaretimizi yaptıktan sonra camiye girdik. Bu sırada İbrahim kardeşim bana caminin mimarisi ve tablolar hakkında bilgi veriyordu. Ancak pencereden içeriye bakan açık saçık turist hanımlarla da ilgileniyor; onlara İngilizce bir şeyler anlatıyordu. Ben bunu İbrahim Bey'e yakıştıramadım. Kendimi tutamadım ve ona şöyle serzenişte bulundum:
"İbrahim Bey kardeşim! Böyle açık ve ecnebi hanımlarla sohbet caiz mi? Hem biz camideyiz. Caminin edebine uygun düşer mi?"
İbrahim döndü, gülerek: "Seyyit kardeşim, bunlar ecnebi turistler. İstanbul'da gezecek ve görecek o kadar ilginç yer varken Eyüp Sultan'a gelmişler. Batı'da hayatın anlamını arayan çok insan var. Gördüğün gibi Eyüp Sultan, onları adeta mıknatıs gibi çekiyor. Burada dolaşıp duruyorlar. Onlarla konuşmamın ve iletişim kurmamın sebebi ise eğer bir soruları varsa gelip sorabilsinler diye onlara bir kapı açmak içindir. Başka bir anlamı da yoktur."
İbrahim daha sözünü bitirmeden içeriye biraz önce pencerede konuştuğu bayanlardan birkaçı girdi. Başlarına da bir eşarp örtmüşler. "İslam hakkında bazı sorularımız var. Yardımcı olur musunuz?" diye İbrahim'e soru sordular. İbrahim de döndü ve beni göstererek: "Bu kardeşimiz Mekkelidir. Peygamberimiz'in de hemşehrisi ve aynı zamanda akrabasıdır. Bu sorulara onun cevap vermesi daha uygun olur." diyerek sözü bana bıraktı.
Sorulara nasıl cevap vereceğimin heyecanı ile uyandım. Hemen İbrahim'i aradım. "Aziz kardeşim! Neredesin? Ne yapıyorsun?" deyince; "Eyüp Sultan'dayım. Yanımda Kanada'dan bir profesör ve bazı misafirler var. Onlara Eyüp Sultan'ı gezdiriyorum." deyince "Allahu Ekber" deyip telefonu kapattım. Bu rüyada bizlere ciddi mesajlar olduğunu o an anladım. Memleketimize ve camilerimize ziyarete gelenlere, özellikle de ecnebilere yönelik farklı programlar yapmamız gerektiği dersini çıkardım."
Mekkeli kardeşimin rüyası beni de çok etkiledi. Kendi âlemimde yapmaya çalıştığım birtakım şeylerin, Mekkeli ve seyyit bir aileden gelen kardeşimin rüya âleminde böyle aksetmesi beni çok duygulandırdı.
Sizin de yazınızda bahsettiğiniz gibi Eyüp Sultan'a her gün yerli-yabancı, yakından-uzaktan binlerce kişi geliyor. Keşke bunlara daha çok yardımcı olabilsek! Profesyonel bazı yöntemler geliştirebilsek. Sahih İslam'ın anlaşılması için onlara pencere, kapı ve köprü olabilsek!
Böyle bir hizmeti (yeni) Diyanet de yapabilir. Dini STK'lar da yapabilir.
Yapılması gereken ise çok iyi belirlenmiş bir strateji dahilinde gelen yabancıların dilinde sorularına cevap vererek onları aydınlatmaktır. Daha sonrası için ise iletişim kanallarını açık tutmaktır diye düşünüyorum.
Bir rüya | Today's Zaman | 4th June 2012
Prof. Dr. İbrahim Özdemir Bey'in gönderdiği mesaj dolu bir yazıyı sizlere takdim ediyorum. Abdullah Hocam, Zaman Gazetesi'nde 13 Mayıs 2012 Pazar günkü yazınızı okuyunca birkaç yıl önce gördüğüm bir rüyayı sizlere yazmaya karar verdim.
Yazınızda bahsettiğiniz ve Gaziantep'te bizzat tanıştığım 87 yaşındaki Hindistanlı âlim Vahidüddin Han'ın şu sözleri, bunu yazmama sebep oldu diyebilirim: "Ebû Eyyüb el Ensarî türbesi önünde sanki kulağıma bir ses geldi, şöyle deniliyordu: 'Siz ey Ümmet-i Muhammed! Yedinci asırda Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam büyük bir devrim yaptı... Yirmi birinci asırda sıra sizde!.. Bir fırsat var, bunu iyi değerlendirin... Her sene 31 milyon turist geliyor ziyarete... Ey Ümmet-i Muhammed! Kur'an elinizde, sünnet-i seniyye elinizde... Bunların beklentilerine lütfen cevap verin...
2008 yılının güzel bir bahar günü Eyüp Sultan'ı ziyarete gitmiştim. Kanada'dan bir bilim insanı ile birkaç misafirimi gezdiriyorum. Caminin içerisindeki muhteşem hat örneklerini okuyup tercüme ederken cep telefonum çaldı. Baktım yurtdışından arıyorlar; camiden çıktım ve telefonu açtım.
"Mekke-i Mükerreme'den es-selamü aleyküm". Muhatabım Arapça konuşuyordu. Mekke'de yaşayan bir dostumdu, aslen de seyyit idi. Nerede olduğumu ve ne yaptığımı sordu. Dostum, Ankara'da yaşadığımı biliyordu. Ben de şu anda Aba Eyyub-i Ensari Hazretleri'nin camisini ziyaret ettiğimizi; yanımda biri Kanada'dan misafir öğretim üyelerinin olduğunu söyledim. "Allahu Ekber! İbrahim kardeşim, daha sonra konuşuruz. Sadece sesini duymak istedim." deyip telefonu kapattı. Ben de misafirlerimle ilgilenmeye döndüm. Güzel bir Eyüp Sultan gezisi oldu.
Bir süre sonra Mekke'ye gittim. Seyit dostumu da ziyaret ettim ve beni yemeğe davet etti. Bazı dostlarını da çağırmış. Onlarla tanışmamı istemiş. Yemeği yedik ve çay faslına geçtik. Dostum ayağa kalkarak, "Sizlere bir şey söyleyeceğim. Böylece İbrahim Bey'le aramızdaki kardeşlik ve dostluğu daha iyi anlarsınız. Bir süre önce bir rüya gördüm. İbrahim Bey'le İstanbul'dayız. Bize İstanbul'u gezdiriyor. 'Gel Eyüp Sultan'dan başlayalım. Bu beldenin sahibi ve reisi odur. Protokolümüzde de en önce o gelmeli. Zira Hz. Peygamber'in sahabesidir' deyip beni Eyüp Sultan'a götürdü. Ziyaretimizi yaptıktan sonra camiye girdik. Bu sırada İbrahim kardeşim bana caminin mimarisi ve tablolar hakkında bilgi veriyordu. Ancak pencereden içeriye bakan açık saçık turist hanımlarla da ilgileniyor; onlara İngilizce bir şeyler anlatıyordu. Ben bunu İbrahim Bey'e yakıştıramadım. Kendimi tutamadım ve ona şöyle serzenişte bulundum:
"İbrahim Bey kardeşim! Böyle açık ve ecnebi hanımlarla sohbet caiz mi? Hem biz camideyiz. Caminin edebine uygun düşer mi?"
İbrahim döndü, gülerek: "Seyyit kardeşim, bunlar ecnebi turistler. İstanbul'da gezecek ve görecek o kadar ilginç yer varken Eyüp Sultan'a gelmişler. Batı'da hayatın anlamını arayan çok insan var. Gördüğün gibi Eyüp Sultan, onları adeta mıknatıs gibi çekiyor. Burada dolaşıp duruyorlar. Onlarla konuşmamın ve iletişim kurmamın sebebi ise eğer bir soruları varsa gelip sorabilsinler diye onlara bir kapı açmak içindir. Başka bir anlamı da yoktur."
İbrahim daha sözünü bitirmeden içeriye biraz önce pencerede konuştuğu bayanlardan birkaçı girdi. Başlarına da bir eşarp örtmüşler. "İslam hakkında bazı sorularımız var. Yardımcı olur musunuz?" diye İbrahim'e soru sordular. İbrahim de döndü ve beni göstererek: "Bu kardeşimiz Mekkelidir. Peygamberimiz'in de hemşehrisi ve aynı zamanda akrabasıdır. Bu sorulara onun cevap vermesi daha uygun olur." diyerek sözü bana bıraktı.
Sorulara nasıl cevap vereceğimin heyecanı ile uyandım. Hemen İbrahim'i aradım. "Aziz kardeşim! Neredesin? Ne yapıyorsun?" deyince; "Eyüp Sultan'dayım. Yanımda Kanada'dan bir profesör ve bazı misafirler var. Onlara Eyüp Sultan'ı gezdiriyorum." deyince "Allahu Ekber" deyip telefonu kapattım. Bu rüyada bizlere ciddi mesajlar olduğunu o an anladım. Memleketimize ve camilerimize ziyarete gelenlere, özellikle de ecnebilere yönelik farklı programlar yapmamız gerektiği dersini çıkardım."
Mekkeli kardeşimin rüyası beni de çok etkiledi. Kendi âlemimde yapmaya çalıştığım birtakım şeylerin, Mekkeli ve seyyit bir aileden gelen kardeşimin rüya âleminde böyle aksetmesi beni çok duygulandırdı.
Sizin de yazınızda bahsettiğiniz gibi Eyüp Sultan'a her gün yerli-yabancı, yakından-uzaktan binlerce kişi geliyor. Keşke bunlara daha çok yardımcı olabilsek! Profesyonel bazı yöntemler geliştirebilsek. Sahih İslam'ın anlaşılması için onlara pencere, kapı ve köprü olabilsek!
Böyle bir hizmeti (yeni) Diyanet de yapabilir. Dini STK'lar da yapabilir.
Yapılması gereken ise çok iyi belirlenmiş bir strateji dahilinde gelen yabancıların dilinde sorularına cevap vererek onları aydınlatmaktır. Daha sonrası için ise iletişim kanallarını açık tutmaktır diye düşünüyorum.